İnsan Hakları Hukuku

İnsan Hakları Tarihi

İnsan haklarının haklar hiyerarşisinde en üst sırada yer alması, bu hakların ihlal edilmedikleri anlamını taşımamaktadır.

İnsanlık tarihinde sıkça görülen savaşlar, katliamlar, insan dışı muameleler ve kölelik gibi birçok olgu, insan haklarının bariz ihlallerini teşkil etmektedir. Bu tür olayların tekrarlanmaması için devletler bu hakları korumaya yönelik yasama faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Fakat devletlerin insan haklarını iç hukuklarında koruma çabaları yeterli olmamış, devletler üstü bir sözleşmenin ve yaptırım mekanizmasının eksikliği 2. Dünya Savaşı sonrası daha çok hissedilmiştir.

Bu eksikliğin giderilmesi amacıyla Avrupa Konseyi Üyesi devletler bir araya gelmiş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘ni imzalamışlardır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önemli özelliklerinden bazıları, ondan önceki insan haklarını koruma altına alan diğer sözleşmelerinin çok önemli bir eksiğini kapatması, sadece insan haklarının ne olduğunu belirtmekle kalmaması, aynı zamanda bir yaptırım mekanizması getirerek Sözleşmeyi imzalayan devletlerin sözleşmeye aykırı davranışlarını cezalandırma amacıyla bir sistem geliştirmesidir.

Yaptırım mekanizması Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Divanı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’den oluşmakta idi. İhlal durumunda AİHS Devlet başvurusu ve Bireysel başvuru hakkını öngörmekteydi.

Zamanla bu üç organ temelindeki mekanizma başvuruların çoğalması, iş yükünün artması ve yargılama prosedürünün uzun olması nedeniyle işlevini yitirme noktasına gelmiştir.

Bu durumun çözümlenmesi için AİHS’e 11 Numaralı Ek Protokol düzenlenerek yaptırım mekanizması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi adı altında tek bir yargı merci olarak değiştirilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Özellikleri

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin insan hak ve temel özgürlüklerini korumak ve güvence altına almak amacıyla kabul ettikleri uluslararası bir antlaşmadır.

1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanmış ve 1953 yılında yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşmenin hazırlanmasındaki amaç, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde düzenlenen bazı hakların ortak güvenceye alınması idi. AİHS her ne kadar İHEB’ deki hakları güvenceye alma amacı gütse de koruma altına aldığı haklar İHEB’den daha sınırlıdır.

AİHS’te yer alan başlıca haklar:

  • Yaşama Hakkı (m.2),
  • İşkence Yasağı(m.3),
  • Kölelik ve Angarya Yasağı(m.4),
  • Özgürlük ve Kişi Güvenliği (m.5),
  • Adil Yargılanma Hakkı (m.6),
  • Suç ve Cezaların Kanuniliği (m.7),
  • Özel Hayatın Korunması (m.8),
  • Düşünce, Din ve Vicdan Özgürlüğü (m.9),
  • Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü (m.10),
  • Toplanma, Dernek ve Sendika Kurma Özgürlüğü (m.11),
  • Evlenme ve Aile kurma Hakkı ve Özgürlüğü (m.11),
  • Sözleşmeden herkesin hiçbir ayrım (din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı) gözetmeden yararlanabilmesi (m.14) hakkıdır.

AİHS’in esas önemi, güvence altına aldığı temel hak ve özgürlüklerden ya da Avrupa Konseyi’nin temelini oluşturmasından değil, ortak güvence sistemine dayanan uluslararası bir yargısal denetim mekanizması kurmasından ve bireye sağlanan güvenceleri bir yaptırıma bağlamasından ileri gelir.

AİHS’te yer alan hakları sınırlandırılabilen (mutlak olmayan) ve sınırlandırılamayan (mutlak haklar) olarak ikiye ayırabiliriz.

Sınırlama nedenlerinden bazıları; kamu düzeni, kamu güvenliği, ülke bütünlüğü, ulusal güvenlik, başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin korunması olarak sayılabilir. Fakat bu sınırlamaların uygulanabilmesinin en önemli ölçütü bu sınırlamaların demokratik toplum gereklerine uygun olması ve hakkın özüne dokunmamasıdır.

AİHS’te yer alan ilk 5 madde hakların sert çekirdeği olarak nitelendirilir ve AİHS bu hakları ihlal eden düzenlemeleri engellemektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Özellikleri 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1.Maddesi

“Madde 1: İnsan Haklarına Saygı Yükümlülüğü

Yüksek Sözleşmeci Taraflar, kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar.” 

Sözleşmenin birinci maddesi sözleşmenin kurmuş olduğu insan haklarını koruma sisteminin temelini ortaya koymaktadır.

Bu maddeye göre her taraf devlet bu sözleşme ve protokollerde yer alan hak ve özgürlükleri kendi yetki alanında bulunan herkes için iç hukukta güvence altına almak ve kişilerin bu ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlamak yükümlülüğü altındadır, o halde bir devletin insan hakları Avrupa sözleşmesinin de yer alan bir ihlalinden sorumlu tutulabilmesi için o devletin Avrupa insan hakları sözleşmesini imzalamış olması gereklidir.

Sözleşmenin birinci maddesi sözleşme hükümlerini kişi –konu- yer  ve zaman bakımından yetkisini belirlemektedir.

Yer Bakımından Uygulama

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi devletin yetki alanı terimini devletin ülkesi ile sınırlı tutmamış kamu makamlarının ülke içinde veya dışında eylemleri sonucu ülke dışında doğal sonuçlar bakımından devletin sorumlu tutulabileceğini belirtmiştir.

Yargı yetkisi kavramının devletlerin ulusal sınırı kavramından daha geniş algılanması gerektiği AİHM içtihatlarıyla genişletilmiştir.

Bu yetki alanı genişlemesinin en önemli örneği taraf devletin etkin kontrolü sağladığı kendi ulusal ülkesi dışında kalan bölgedir.

Mahkemeye göre devletin bu alanda hak ve özgürlükleri koruma yükümlülüğü askeri olarak veya kendisine bağlı bir yönetim yoluyla o alanı denetim altında tutmasından doğar.(Buna örnek olarak Loizidou davasını örnek verebiliriz.Loizidou davası Temmuz 1998 tarihinde Kıbrıs Rum Kesimi Vatandaşı olan Loizidou’nun Girne’deki taşınmazlarını 1974 tarihinden itibaren kullanamadığı gerekçesiyle, Türkiye’ye karşı bireysel başvuruda bulunmasıyla ilgilidir.

AİHM bu davada Türkiye’nin ulusal sınırlarını içinde yer almayan Kıbrıs’ı da yargı yetkisi içinde kabul ederek AİHS’in uygulanabilir olduğuna ve Türkiye’nin sorumlu olduğu yönünde bir karar vererek tazminata hükmetmiştir. Bu kararda da olduğu gibi Mahkeme AİHS’in uygulama alanının ulusal topraklarla sınırlı olmadığı ve devletlerin kamu makamlarının ülke dışındaki eylemlerinden de sorumlu olduğu sonucuna varmıştır.)

Kişi Bakımından Uygulama

Söz konusu hak ve özgürlüklerin kimlere tanındığı noktasına gelecek olursak bunların devletin yetki alanında bulunan herkese tanınmış olduğunu belirtmemiz gerekir.

Sözleşmenin yargı yetkisi içinde olmak kavramını irdelediğimizde devlet ile kişi arasındaki bağın vatandaşlık veya milliyet gibi bir bağ olmadığını görürüz.

Bu kişiler vatansız veya yabancı olsalar da bu sözleşmeyi imzalayan bir devletin yargı yetkisi içinde oldukları sürece sözleşmenin bu kişilere uygulanabileceğini görürüz.

Zaman Bakımından Uygulama

AİHS’in zaman bakımından uygulanmasında kural sözleşmenin onaylanması ile yürürlüğe girmesidir, ki zaten uluslararası hukuka göre antlaşmalar geriye yürümez. Fakat her ülkenin sözleşmeyi onaylama tarihi farklı olduğundan sözleşmeyi sonradan imzalayan devletler için sözleşme onay belgelerinin Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne verildiği an yürürlüğe girmiş sayılır.

Sözleşmemenin uygulanmasının sona ermesi ise AİHS m.5717 ile belirlenmiştir. Bu maddeye göre sözleşmeyi feshetmek isteyen devletler 6 ay önceden feshi ihbarla ilk 5 yıl içinde olmamak koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir. Fesih tarihinden sonraki eylemler için fesih eden ülke AİHS kapsamında sorumlu olmaz.

Belirtmek gerekir ki yukarıda belirlenen yükümlülük bütün devlet organları için geçerlidir yazama yürütme yargı ve idari devlet sözleşmeye yönelik her ihlalden hangi organı bu ihlali yaparsa yapsın sorumlu tutulur o halde bir kolluk gücünün işleminden bir yargıcın verdiği karara kadar bütün kamu makamları tarafından yapılan işlemlerden veya alınan kararlardan ilgili devlet sorumlu tutulabilir.

Sözleşmenin ilk maddesinin başlığı insan haklarına saygı yükümlülüğüdür.  Ayrıca bu maddede hak ve özgürlüklerden yararlanmayı sağlamaktan söz eder. O halde sözleşmeye taraf bir devlet sadece kendi kamu makamlarının gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerinden değil aynı zamanda zamanında yeterli önlemleri almadığı için meydana gelen insan hakları ihlallerinden de sorumlu tutulabilir. Bu yükümlülüğe taraf devletlerin pozitif yükümlülüğü denir.

Mahkemeye sözleşmede tanınan bir hakkı başka bir kişi veya bir dernek ihlal ettiği iddiası ile başvurulamaz. bir kişi veya dernek gibi bir kişi grubunun yaptığı eylemden ötürü ortaya çıkan insan hakkı ihlalinden devleti sorumlu tutabilmek için devletin bu ihlali önlemek için gerekli önlemleri almamış olması gerekir.

Ayrıca devletler kişiler arasında meydana gelen ihlallerin yeniden meydana gelmemesi için hak ihlallerinden sorumlu olan kişileri cezalandıran etkili bir yargı sistemi kurmakla da yükümlüdürler.

Türkiye mahkemenin yargı yetkisini 28 Ocak 1987 tarihinden sonra meydana gelen olaylarla ilgili olarak tanımıştır bu tarihten önce meydana gelen olaylarla ilgili olarak mahkemeye başvuru yapmak ilke olarak mümkün değildir.

Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu