Yağma Suçu ve Cezası (TCK m.148)
Yağma suçu ile hırsızlık suçu arasındaki fark cebir veya tehdit kullanılması zorunluluğudur. Gerçekten hırsızlıktan farklı olarak yağmada malın alınması amacıyla cebir veya tehdit kullanılır.
Öğretide yağma bu nedenle cebir veya tehdit yoluyla işlenen hırsızlık olarak da tanımlanır.
Hırsızlık suçu ile bu yalan ilişki yağma suçunun bağımsız bir suç olması özelliğini ortadan kaldırmaz. Bu nedenle yağma suçu hırsızlık suçunun nitelikli hali olmadığı gibi her iki suç arasında zincirleme suç ilişkisi de bulunamaz. Tersine; cebir kullanma suçu yağma suçunun unsuru niteliğinde olduğundan yağma suçu bileşik suçun tipik örneğini oluşturur.
Yağma suçunun dolandırıcılık suçundan esaslı farkını ise malvarlığına ilişkin olarak elde edilen yararın yağmada cebir, dolandırıcılıkta ise hilenin kullanılması oluşturmaktadır. Öte yandan dolandırıcılıkta zararın da ortaya çıkması gerekir.
Yağma Suçuyla Korunan Hukuki Değer
Yağma suçu hırsızlık ve cebir kullanma suçlarının bir araya gelmesinden oluştuğu ve her iki suç da farklı hukuki değerleri koruma altına aldığı için yağma suçunun karma nitelikte bir suç olduğu kabul edilmelidir.
Gerçekten yağma suçu hem zilyetlik ve mülkiyet hakkı hem de kişi özgürlüğünü koruması altına almıştır. Ancak zilyetlik ve mülkiyet hakkının ön planda olması yağma suçunun “malvarlığına karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmesi sonucunu doğurmuştur. Zira cebir, hırsızlık suçunda bir araçtır.
Yağma Suçunda Fail ve Mağdur
Bu suçun faili ve mağduru herhangi bir özellik göstermemektedir. Öte yandan “Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” (m. 169) hükmünde yağma suçu neden yer verilmediği anlaşılamamaktadır.
Zira yağma suçunun da tüzel kişi yararına işlenmesi olanaksız değildir. Söz konusu düzenlemede yağma suçuna yer verilmemiş olması durumunda artık tüzel kişi bakımından yağma suçunda güvenlik tedbiri uygulanması mümkün olmayacaktır (TCK m.60/4). Mağdurun suçun işlendiği an yaşıyor olması gerekir.
Zira mağdur cebir ya da tehdidi hissedebilir olmalıdır. Mağdur öldükten soma malın alınması hırsızlık suçunu oluşturur.
Yağma Suçunun Konusu
Yağma suçunun konusunu “mal” oluşturur. Nitekim TCK m. l48/l’de “bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya” denilmektedir. O halde mal dışında kalan hususların yağma suçunun konusunu oluşturabilmesi mümkün değildir.
Bir şeyin mal olarak kabul edilebilmesi için;
- Malvarlığı haklarının konusunu oluşturması,
- Bir değere sahip olması,
- Dış dünyada var olması (fiziki bir yapısı olması) gerekir.
Görüldüğü üzere bir şeyin “mal” sayılabilmesi bakımından ayırıcı unsurlardan biri de dış dünyada var olması, fiziki bir yapısının bulunması gereğidir. O halde fiziki bir yapısı olmayan “alacak hakkının” mal olarak kabulü mümkün değildir.
Bileşik suç hükmü gereği (TCK m. 42) hırsızlık yağma suçunun unsuru olduğu kabul edildiğine göre yağma suçunun konusunun tüm mallar değil sadece taşınabilir mallar olduğu dahi söylenebilir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bir kararında bu hususu açıkça ifade etmektedir. Bu yönüyle örneğin alacağın temliki vb. konusunu bir hakkın oluşturduğu haller yağma suçu içinde değerlendirilemez.
Yağma Suçunda Eylem
Yağma suçunun maddi unsurunun hareket ve netice kısmı tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslim e veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmakta. Böyle olunca konu iki başlık altında incelenmelidir:
Tehdit Etmek veya Cebir Kullanmak
Cebir veya tehdit kullanılmasının malın alınmasında araç olarak kullanılması yağma suçunun ayırıcı unsudur. Dolayısıyla her iki hareket arasında nedensellik bağlantısı bulunmalı, malın alınması kullanılan cebir veya tehdidin bir sonucu olmalıdır.
Kullanılan cebir veya tehdit mağduru malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmalı, mecbur kılacak düzeyde olmalıdır. O halde bu hissi yaratmayan cebir ya da tehdit kullanımı suçun oluşması bakımından yeterli kabul edilmemelidir. Hal böyle olunca cebir veya tehdidin kime yönelik olacağının belirlenmesi de önem kazanmaktadır.
Gerçekten hükümde bu konuda bir açıldık bulunmamaktadır. Ancak kanımızca zorlamanın herhangi bir kimseye yönelik olması yeterli olmayıp, mağdur üzerinde malı teslime veya malın alınmasına karşı koymaya mecburiyet hissi yaratabilecek bir kimseye yönelik olması gerekir. Nitekim hükümde yer alan “kendisinin veya yakınının” ibaresi bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu açıklamalardan çıkan diğer bir sonuç ise failin mevcut bir cebir ya da tehdidin etkisinden yararlanarak malı alması durumunda nedensel ilişki bulunmadığından yağma suçunun oluşmayacağıdır.
Cebir, zorlayıcı etki yaratan her türlü davranıştır. Söz konusu davranış mevcut bir direnmeyi kırmaya yönelik olabileceği gibi gelecekte oluşabilecek bir direnmeyi engellemek amacına da yönelik olabilir. Ancak cebir her halükarda şu an mevcut olmalıdır.
Cebir ya da tehdidin bedene yönelik olması gerekirse de bedenle temas zorunlu değildir. Bu yönüyle kullanılan cebrin yaralama boyutuna ulaşması mümkün ama zorunlu değildir. Bununla birlikte kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır (m. 149/2). O halde cebrin kasten yaralama boyutuna ulaşmış olması durumunda fail kasten yaralama suçundan dolayı da ayrıca cezalandırılmaz.
Kapkaç fiili çerçevesinde kullanılan cebir, mağdur üzerinde zorlama etkisi yaratmadığı sürece yağma suçunun oluşmadığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla asıl olan cebrin mal değil kişi üzerinde yarattığı etkidir. TCK m. 148/3 mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır düzenlemesini getirmek suretiyle cebir karin esi adı verilen bir kuruma yer vermiştir. Bu duruma kişinin alkol ya da uyuşturucu madde ile kendinden geçirilmiş olması hali örnek verilebilir.
Öğretide esas itibariyle cebir kavramı içinde değerlendirilmesi gereken bu durumun ayrıca düzenlenmesinin gereksiz ve cebir unsuruna yer verilen diğer suçlar bakımından böyle bir düzenlemeye yer verilmemiş olmasının bu tür araçlara başvurulmasının cebir sayılmaması sonucuna yol açabileceğinden tehlikeli olduğu ifade edilmektedir.
Malın Teslimi veya Alınması
Malın alınması kavramı bakımından hırsızlık suçuna ilişkin m. 141 vd. altındaki açıklamalara bakılmalıdır.
Zira yağma suçu bakımından failin saiki önemsiz olduğuna göre fail hangi amaç ya da saik etkisi altında hareket ederse etsin bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldın gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılması ile artık yağma suçunun işlendiği kabul edilmelidir.
Yağma Suçunda Cezayı Ağırlaştıran Haller
Aşağıda incelenecek olan hallerden birkaçı aynı suçta gerçekleşmiş olabilir. Hükümde konuyla ilgili açıklık bulunmadığına göre ceza ancak bir kez ağırlaştırılabilir. Ancak bu halde m.61 çerçevesinde cezanın alt sınırın üstünde belirlenmesi mümkündür.
Yağma Suçunun Silâhla İşlenmesi
Silahın bu suç bakımından nitelikli hal olarak kabul edilmesinin nedeni mağdur üzerinde yarattığı etki, korku ve suçun işlenmesini kolaylaştırması olmalıdır. TCK m. 6’da silahtan;
- Ateşli silâhlar,
- Patlayıcı maddeler,
- Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
- Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
- Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddelerin anlaşılacağı ifade edilmektedir.
Maddede sınırlı bir sayım yapıldığı izlenimi bulunsa da “saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler” ibaresi maddede sayılı olmayan ve fakat silah etkisi doğurmaya elverişli her şeyin silah olarak anlaşılması gereğini ortaya koymaktadır. Bir vasıtanın silah sayılabilmesi için mutlaka mekanik olması da şart değildir.
Kimyasal maddeler de silah sayılabilir. Öte yandan suçun niteliği, kullanılış şekli, mesafe ve mağdur üzerinde yarattığı etki de değerlendirmede göz önünde tutulmalıdır.
Yağma suçu bakımından kişinin hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirilmesi ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratabileceği neticesine yol açabilecek nitelikte olan her vasıta silah sayılmalıdır.
Silah, niteliğine uygun olarak kullanılmalıdır. Bir vasıtanın silah sayılabilmesi için saldırı veya savunmada kullanılmak amacıyla hazırlanmış olması şart değildir. Ancak silah mutlaka saldırı ve savunma aracı olarak kullanılmalıdır. Öte yandan silah kesici, delici ya da bereleyici bir niteliğe sahip olmalıdır.
Yakıcı, aşındırıcı ya da yaralayıcı maddeler de silah sayılır. Silah suçta kullanılmış ve silahın korkutucu etkisinden yararlanılmış olmalıdır. Failin silahlı olması tek başına yeterli değildir.
Yağma Suçunun Kişinin Kendisini Tanınmayacak Bir Hâle Koyması Suretiyle İşlenmesi
Kişinin kendisini tanınmayacak hale koyması, teşhisini olanaksız hale getirecek şekilde görünüşünde yaptığı örneğin maske takmak gibi her türlü değişikliktir. Böyle bir ağırlatıcı sebebin kabulünün sebebi mağdurun kendisini savunma olanağının azalması ve failin yakalanma olasılığının zayıflamasıdır.
Suçun birden fazla kişi tarafından işlenmiş olması durumunda bu ağırlatıcı sebebin uygulanması bakımından her bir failin kendisini tanınmayacak hale getirmiş olması gerekmez ise de bu halde bulunmayan diğer şeriklere söz konusu ağırlatıcı sebebin uygulanması bunu biliyor olmalarına bağlıdır.
Yağma Suçunun Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi
Bu halin cezayı ağırlaştıran nitelikli hal olarak kabulünün sebebi birden fazla kişinin varlığının suçun işlenmesinde kolaylık sağlaması olmalıdır, öte yandan fail sayısının fazla olması mağdur üzerinde daha korkutucu bir etki bırakır.
Hükümde “birlikte işleme”den söz edildiğine göre bu icra hareketlerinin gerçekleştirilmesi şeklinde anlaşılmalıdır. Bu nedenle azmettirme (m. 38) ve yardım etme (m.39) söz konusu ise bu ağırlatıcı sebep uygulanmaz.
Bu kişilerin silahlı ya da silahsız olması hükmün uygulanması bakımından önem taşımaz. Yine hükümde birden fazla kişi dendiğine göre en az iki kişinin varlığı gerekir.
Yağma Suçunun Yol Kesmek Suretiyle ya da Konut, işyerinde veya Bunların Eklentilerinde İşlenmesi
Yol kesmenin nitelikli hal olarak kabulü fiilin aynı zamanda seyahat özgürlüğüne de müdahale niteliği taşıyor olmasıdır. Yol, araç ve insanın geçmesine uygun yer olarak anlaşılır. Yol kesmek ise araç ve insan geçmesinin engellenmesidir. Bunun için failin kastının yol kesmeyi de içeriyor olması gerekir.
Tesadüfi fiiller bakımından hükmün uygulanması mümkün değildir. Yol kesen kişi birden fazla olması ya da silahlı olması zorunlu değildir. Kanun koyucu yağma suçu bakımından hırsızlık suçunda olduğu gibi bina ve/veya eklenti kavramlarına değil konut ve işyeri kavramlarına yer vermiştir. Burada üzerinde durulması gereken ille konu bu nitelikli hal bakımından suçun işlendiği yer olarak konut, işyeri veya bunların eklentilerinin kime ait olacağıdır.
Konut, binayı da içine alan daha geniş bir anlama sahiptir. Buna karşılık konut (mesken), kişinin fiilen oturduğu yeri ifade eder. O halde, konut teriminin kabulü dokunulmazlığın etki alanının mümkün olduğunca genişletmektedir. Burada amaç, özel hayatın geçtiği ve bu özelliği nedeniyle izin istenmeksizin ya da zorla ihlal edilmenin önlenmesi için ona ilişkin her mekanı güvence altına almak olmalıdır.
Konutun devamlı veya geçici olarak kullanılmasının önemi yoldur. Bu anlamda konutun gece yatısına tahsis edilmiş olması gerekmez. Konutun mutlaka taşınmaz olması da zorunlu değildir. O halde, apartman katı, ev, kulübe, çadır, otel odası, bir yurttaki oda, mobilyalı bir oda, kaptan ve tayfaların oturdukları kabinler, kayıklar, mavnalar, tren kompartımanları, treyler, karavan vb. konut sayılmak gerekir. Öte yandan eklenti de konut kavramına girer. Ancak, kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak fiilin eklenti içinde işlenmiş olması durumunda bu ağırlatıcı sebep uygulanmaz.
Kanımızca hükümde eklenti kavramına yer verilmemesi yerinde olmamıştır. Nitekim 18/6/2014 tarih ve 6545 s. Kanunla TCK m. 149/1-d hükmüne “ …veya bunların eklentilerinde” ibaresi eklenmek suretiyle bu konudaki eleştiriler ortadan kaldırılmıştır. Bir yerin konut olarak kabul edilebilmesi için bu yönde bir özgüleme (tahsis) iradesi bulunmalıdır. Ancak bu irade anlaşılabilmen, yani dış dünyadan ayrı tutulduğu açıkça ortaya konmalı ve sürekli olmalıdır.
Bunun gibi bu irade hakka dayanmalı, yani meşru olmalıdır. Fakat, bu hakkın türü önemli değildir. Bu hak mülkiyet hakkı olabileceği gibi, zilyetlik hakkı da olabilir. Mesela, kiracı veya otel müşterisinde olduğu gibi. Bir kimsenin birden fazla konutu varsa, bu yerler fiilen yaşanmaya tahsis edilmiş ve sürekli bir nitelik göstermesi halinde her biri de konut sayılır.
İşyeri, bir kimsenin içinde mutad sanatını icra ettiği yer olarak tanımlanabilir. Buna eklentileri de dahil olmalıdır. Mesela, bir otel ve buna bağlı olan yemek salonu veya gazino gibi. İşyerinin faaliyeti devamlılık arz etmek zorunda olmakla birlikte, geçim in sağlanması amacıyla kazanç elde edilmesi şart değildir.
Bir firmanın deposu, bir doktorun muayenehanesi veya bir avukatın bürosu işyeri sayılmalıdır. Bu konudaki örnekler çoğaltılabilir. Bununla birlikte kapalı kasa minibüsünde eşya pazarlayan kişinin minibüsünün ya da kamyonetinin ya da bir fabrikanın ürettiği malları taşıyan ve fabrikaya ait bulunan kamyonun işyeri sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır.
Yağma Suçunun Beden veya Ruh Bakımından Kendisini Savunamayacak Durumda Bulunan Kişiye Karşı işlenmesi
Sayılan hallerin yağma suçunun nitelikli halleri içinde yer alması, “çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malullüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendim korumaktan âciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık gerekçeleriyle açıklanabilir. İfade edilmelidir ki, çocuk olan kişi aynı zamanda kendini beden veya ruh bakımından savunamayacak durumda da bulunuyor olabilir. Bu yönüyle her iki halin tek bir kişide birleşmesi mümkündür. Hangi hallerin kişi için beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunma sayılacağı somut olaya göre belirlenmelidir. Ancak felçli olmak, akıl hastalığı, alkol ya da uyuşturucu etkisi, aşırı yaşlılık buna örnek verilebilir.
Mağdurun bu hali kendisinin yaratmış olmasının bir önemi bulunmaz. Bedensel ya da ruhsal olarak engelli olmak tek başına bu nitelikli halin uygulanması bakımından yeterli değildir. Bu halin kişiyi kendini savunamayacak duruma getirmiş olması gerekir. Bu anlamda mağdurun kadın olması tek başına bu nitelikli halin uygulanması için yeterli olmamalıdır.
Nihayet yağma suçunun basit şeklinin oluşması bakımından cebir unsurunun gerçekleşmiş olması zorunluluğu karşısında mağdurun fail tarafından kendisini savunamayacak hale getirilmesinin nitelikli hal olarak öngörülmesi yerinde olmamıştır.
Yağma Suçunun Var Olan veya Var Sayılan Suç Örgütlerinin Oluşturdukları Korkutucu Güçten Yararlanılarak İşlenmesi
Söz konusu nitelikli halin uygulanması bakımından asıl olan failin suç örgütünün oluşturduğu korkutucu güçten yararlanmış olmasıdır. Böyle bir örgütün gerçekten var olması gerekli değildir. Yine failin suç örgütü üyesi olması da gerekmez.
Yağma Suçunun Suç Örgütüne Yarar Sağlamak Maksadıyla İşlenmesi
Suç örgütünden anlaşılması gereken suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüttür. Söz konusu fiil Türk Ceza Kanunu m. 220’de ayrıca suç olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre kanunun suç saydığı fiilleri işlemek am acıyla örgüt kuranlar veya yönetenler cezalandırılır.
Söz konusu fiil ile yağma suçu arasındaki amaç-araç suç ilişkisi yağma suçunun böyle bir örgüte yarar sağlamak amacıyla işlenmiş olmasının ayrıca yağma suçunun ağırlatıcı sebebi olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Ancak suç örgütünün sadece yağma suçunu işlemek am acıyla kurulmuş olması şart değildir, örgüt başka suçlar işlemek amacıyla kurulmuş da olabilir.
Yağma Suçunun Gece Vaktinde İşlenmesi
Yağma suçunun gece sayılan bir zaman diliminde daha kolay işlenmesi, tanınmama ve suç sonrası kaçma imkanının fazlalığı suçun gece vakti işlenmesinin nitelikli haller arasında sayılmasına neden olmuştur.
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yağma (m. 149/2)
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, kasten işlenmiş temel suç tipi yanında onun işlenmesiyle sebep olunan başka ya da ağır bir netice mevcuttur. Cezayı ağırlaştıran bu ağır netice örneğin, mağdurun ölümü, yaralamanın nitelikli hallerinin gerçekleşmesi şeklinde ortaya çıkar.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ağır neticenin faile objektif olarak yüklenebilmesi neticenin temel suç tipi ile temel suç tipinde yer alan özel tehlikenin meydana gelen neticede ortaya çıkmış bulunması suretiyle onunla bağlantı içinde bulunmuş olması durumunda mümkündür.
Diğer bir deyişle, ağır netice ile tipte yer alan tehlike arasında bir bağlantı ya da ilişki bulunmalıdır. Burada ilişkinin doğrudanlığı değil, daha ziyade hareket ile tipte yer alan ya da tipe bağlı tehlikenin neticede gerçekleştirilmiş olup olmadığı esas alınmalıdır. Fiil ile tipte yer alan tehlike arasında bağlantı bulunmalıdır.
Dikkat edilirse burada hareket özel bir tehlikelilik ortaya koymaktadır. Fiil ile bağlı tipte yer alan tehlike neticede gerçekleşmiş olmaktadır.
Netice sebebiyle ağırlaşmış suçlarda failin ağır neticeden sorumlu tutulması için kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereği en azından taksir seviyesinde bir kusurunun varlığı aranmalıdır (TCK m.23). Ancak buradaki taksir deyim yerindeyse koşulları hafifletilmiş bir taksirdir. Buna göre failin ağır neticeden sorumlu tutulması için neticenin öngörülebilir olması gerekir ve yeterlidir. Çünkü taksirin diğer tüm koşullarının temel suç tipi içinde gerçekleştiği kabul edilir.
Ağır neticenin objektif olarak yüklenebilirliği, bu neticenin temel suç tipinin işlenmesinin doğrudan sonucu olması halinde mümkündür. Çünkü faili ağır neticeden cezalandırmanın sebebi temel suç tipine yapışık olan ona özgü, özel tehlikenin gerçekleşmesidir.
Netice sebebiyle ağırlaşmış suçların özelliği görüldüğü gibi failin iki ayrı suçtan değil tek ve ağır olan neticeden sorumlu olmasıdır. Fakat yasa koyucu haksızlık içeriği daha yoğun olduğu için ağırlaşmış netice bakımından daha ağır bir ceza öngörmektedir.
“Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” düzenlemesini getiren TCK m. 149/2 hükmü bu yönüyle netice sebebiyle ağırlaşmış suç konumunun sonuçları bakımından farklı bir düzenleme getirmiştir.
Bu durumda fail hem yağma suçundan hem de neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bu yönüyle düzenleme, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç kurumuna yabancıdır. Bu düzenlemeden çıkan bir başka sonuç ise kasten yaralamanın basit şeklinin gerçekleşmiş olması durumunda failin sadece yağma suçundan dolayı cezalandırılacak olmasıdır. Diğer bir deyişle, cebrin yaralama boyutuna ulaşmış olması halinde fail ayrıca kasten yaralamadan cezalandırılmaz.
Yağma Suçunda Hukuka Aykırılık Unsuru
Bu suç hukuka uyguluk sebepleri bakımından bir özellik göstermemektedir. TCK’da yer alan genel hukuka uygunluk sebepleri koşulları çerçevesinde bu suç bakımından da uygulama alanı bulabilir.
Yağma Suçunun Manevi Unsuru
Yağma suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Suç tipinde ayrı bir saik ya da amaca yer verilmediğine göre suçun işlenmesi bakımından özel kast aranmaz.
Kast, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olarak tanımlandığına göre (m .21/1) failin kastının mala ilişkin özellikleri, malın alınmasını ve cebir ve tehdidi kapsıyor olması gerekir. Suçun olası kastla da işlenmesi mümkündür. Bu durumda failin cezası indirilir (m.21/2).
Yağma Suçunda Cezayı Kaldıran Şahsi Sebepler
Şahsi cezasızlık sebebi öngören;
- Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
- Üstsoy veya altsoyunun veya bit derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
- Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz (m. 167/1) düzenlenmesinin yağma suçu bakımından geçerli olmadığı hatırlatılmalıdır.
Yağma Suçuna Teşebbüs
Burada iki husus önem taşır: Suçun başladığı an ve suçun bittiği an.
Suçun başlaması, icra hareketlerinin başlaması demektir. TCK m.35/1 konuyu “Kişi işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp…” şeklinde ifade etmiştir. Bu çerçevede TCK icra hareketlerinin ne zaman başladığı konusunda suç tipini doğrudan doğruya gerçekleştirmek üzere giriştiği faaliyetleri esas almak suretiyle objektif teoriyi kabul etmiş görünmektedir.
Buna göre işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.
Suçun bittiği an ile ilgili olarak hırsızlık suçunda olduğu gibi düşünmek gerekir. Yukarıda da ifade etmiş olduğumuz gibi hırsızlık suçunda suçun tamamlanması ve bitmesi (sona ermesi) anı birbirinden farklı olup, bitme anma kadar failin suç yolundan geri dönmesi mümkündür. Suçun bittiği an failin mal üzerinde egemenlik kurduğu andır.
Buna göre örneğin, “Sanığın yakınına ait telefonu zorla alıp kaçtığı sırada, olay yerine tesadüfen gelen kolluk görevlilerince yakalandığı”na göre yağma eylemi tamamlanmış (bitmiş) olup teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilemez.
Suçun bittiği yani, failin mal üzerinde egemenlik tesis ettiği ana kadar fail suç yolundan geri dönerse gönüllü vazgeçme hükmünden yararlanır. Fakat failin o ana kadar yaptığı fiiller tehdit veya cebir kullanma suçunu oluşturur. Öte yandan fiilin bitmesinden sonra failin malı iade etmesi durumunda artık suç sonrası pişmanlıktan söz edilmelidir.
Nitekim “Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı, indirilir.” (TCK m. 168/3).
Yani yağma suçu tamamlandıktan (aslında bittikten) sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek ceza indirilir. Buna karşılık Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır” (TCK m. 168/4)
Yağma Suçuna İştirak
Bu suç iştirak bakımından bir özellik göstermez. Suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesi aynı zamanda bu suçun nitelikli hali olduğundan konuya ilişkin yukarıdaki açıklamalara bakılmalıdır. Bu yönüyle cebrin faillerden biri, almanın ise diğeri tarafından işlenmesi durumunda iştirake değil söz konusu nitelikli hale ilişkin hüküm uygulanır.
Suçların İçtimai
Öncelikle cebir kullanma ve tehdit suçlarının hırsızlık suçunun unsurunu oluşturması sebebiyle yağma suçunun suçların içtimai hallerinden bileşik suç halini oluşturduğu söylenmelidir. Yasa koyucu her bir suçun haksızlık içeriğini tele bir hüküm içinde düzenleyerek yaptırım altına almıştır. Bu nedenle her bir suçtan dolayı değil faile sadece yağma suçundan dolayı ceza verilir.
Yağma suçu bakımından zincirleme suç hükmü uygulanmaz (m.43/3). Bu durumda yağma suçu aynı suç işleme kararının icrası kapsamında aynı mağdura karşı değişik zamanda işlense dahi fail her bir fiilden dolayı ayrı ayrı cezalandırılır.
Nitekim Yargıtay da “5237 s. TCY’nin 43/son maddesi uyarınca yağma suçunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, hükümlü G’nin elinde içinde benzin dolu pet şişe, diğer hükümlü S’nin elinde ise tüfek olduğu halde, saat 01 sıralarında girdikleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği lokalinde kumar oynamakta olan yakınanların ceplerinden çıkarttırdıkları 6000-7000 Alman Markı tutarındaki parayı yağmalamaları, eylemin 5237 s. Yasanın 149/1-a-c-d-h maddesine uyan nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmesiyle; …kendisine yönelik yağma suçu işlenen yakınan sayısınca ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken dosya üzerinden inceleme yapılarak, eylemin tek suç kabulü ile yazılı biçimde karar verilmesi..” karar vermiştir.
Benzer durum aynı suçun birden fazla mağdura karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da geçerlidir. Nitekim bu hal TCK m.43/2 ’de düzenlenmiş olup öğretide aynı nev’iden fikri içtima olarak ifade edilmektedir.
Örneğin iki kişi tarafından taşman içi para dolu çantanın cebir ve/veya tehditle alınması durumunda tek bir suç olduğu kabul edilmeli ve TCK m. 43/2 gereği zincirleme suç hükmü uygulanmalıdır. Ancak TCK m.43/3 buna engeldir. Bu düzenleme bulunduğu sürece başka bir hüküm kurabilmek mümkün değildir. Öte yandan görüş değiştirdiği anlaşılan Yargıtay’ın sanığın baştan beri istediği miktara kastını özgüleyip, bu paraya ulaşmak amacıyla eylemlerini gerçekleştirmiş olması nedeniyle tek yağma suçunun oluştuğunu kabul ettiği kararına katılmak yasanın emredici hükmüne açıkça aykırı olduğu için mümkün değildir.
Yağma Suçunun Cezası
Yağma suçundan yargılanan kişi 6 yıl ile 10 yıl arasında bir ceza ile cezalandırır. Suçun nitelikli işlenmesi halinde hükmolunacak ceza 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır.
Yağma Suçunun Muhakemesi
Yağma suçu bakımından görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemesidir.
Ekin Hukuk Bürosu olarak; suçun mağduru veya faili olmanız halinde sürecin takibini gerçekleştirebiliriz. Ceza hukuku alanında uzman avukat kadromuzla görüşmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN