Ceza Hukuku Özel Hükümler

Hırsızlık Suçu ve Cezası (TCK m. 141-147)

Hırsızlık suçu, bir kişinin başka bir kişinin mülkiyetinde bulunan bir eşyayı hukuka aykırı olarak alma eylemidir.

Hırsızlık, pek çok ülkenin ceza hukukunda ayrıntılı olarak tanımlanmıştır ve genellikle bir suç olarak kabul edilir.

Hırsızlık suçu, ülkenin ceza hukuku sistemine, yargı yetkisine ve ilgili kanunlara göre değişebilir. Bu nedenle, hırsızlık suçunu tam olarak anlamak ve yasal tanımını öğrenmek için ilgili ülkenin ceza hukuku kanunlarına başvurmak önemlidir. Hukuki konularla ilgili olarak daima uzman bir hukuk danışmanından veya yerel yetkili mercilerden doğru ve güncel bilgi almanız önemlidir.

Yasa koyucu, ceza hukukunda mülkiyet hakkının anlamının medeni hukuktan farklı anlaşılmadığı durumlarda, “malvarlığı” terimini kullanarak bu terimin “mülkiyet” terimini de içerecek şekilde genişletilmesi gerektiğini belirtmiştir. Malvarlığı kavramı, sadece ekonomik değer taşımayan, aynı zamanda manevi değerleri de içeren daha kapsamlı bir anlama sahiptir.

Hırsızlık suçu, zilyedin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak şeklinde tanımlanabilirken, dolandırıcılık suçu ise mağdurun rızası ile gerçekleşmektedir.

Hırsızlık suçu yalnızca taşınabilir mal üzerinde işlenebilirken, dolandırıcılık suçu taşınır ya da taşınmaz her tür mal üzerinde işlenebilir.

Hırsızlık suçu, kendisine veya başkasına yarar sağlama maksadıyla işlenirken, mala zarar verme suçu ise maksadın faydalanmak yerine zarar vermek olmasıyla ayırt edilir.

Hırsızlık ve yağma suçu arasındaki fark ise malın zilyetliğinin teslimi noktasındadır. Güveni kötüye kullanma suçunda malın zilyetliği, rıza ile devredilir ancak fail zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunur veya bu devir olgusunu inkâr eder.

Hırsızlık suçu, malın zilyetliğinin mesleki bir faaliyet çerçevesinde devredildiği durumlarda da söz konusu olabilir, örneğin bir mağazada denemek amacıyla verilen bir elbise gibi.

Hırsızlık Suçunda Korunan Hukuki Değer

Bu suçla korunan hukuki değer mülkiyet hakkıdır. Bununla birlikte bu suçla zilyetliğin de korunduğu söylenmelidir.

Zilyetlik, bir malın fiili olarak kullanımı ve hakimiyetidir. Bir kişi, mülkiyet hakkına sahip olmasa bile, o mal üzerinde zilyetlik hakkına sahip olabilir. Bu nedenle, TCK m. 141/1’de bahsedilen suç işlendiğinde, sadece mülkiyet hakkı değil, aynı zamanda mal üzerindeki zilyetliğin de korunması amaçlanmaktadır.

TMK m. 973’e göre ise, zilyet, bir mal üzerinde fiili hakimiyeti olan kişidir. Bu kişi, mülkiyet hakkına sahip olmasa bile, o malı kullanma ve hakim olma yetkisine sahiptir. Bu nedenle, zilyedin rızasından söz edilmesi, zilyedin mal üzerindeki hakimiyetine saygı gösterilmesi gerektiğini ifade eder.

Hırsızlık Suçunun Maddi Unsurları

Hırsızlık suçu, genellikle bir kişinin başka bir kişinin mülkiyetindeki bir eşyayı hukuka aykırı olarak alma veya elde etme eylemi olarak tanımlanır. Bu suçun işlenmesi için üç ana maddi unsur vardır: mala karşı hareket, hukuka aykırı hareket ve hırsızlık kastı.

  1. Mala Karşı Hareket: Hırsızlık suçunda, çalınan eşyanın bir mal olması gerekmektedir. Mal, genellikle somut bir değeri olan ve sahibine ait olan bir şeydir. Örneğin, bir araba, bir bilgisayar veya bir mücevher mal olarak kabul edilebilir. Ancak, genellikle bir hizmet, fikri mülkiyet veya başka bir tür eşya hırsızlık suçu için yeterli değildir.
  2. Hukuka Aykırı Hareket: Hırsızlık suçunda, bir kişinin eşyayı sahibinin rızası olmadan alma eylemi hukuka aykırıdır. Bu, eşyayı çalmak veya başka bir şekilde elde etmek için izin istemeden, sahibinin onayı olmadan hareket etmek anlamına gelir. Ancak, bazı durumlarda, sahibin rızası aldatma veya zor kullanarak alınmış olabilir. Bu durumda bile, sahibin rızası hukuka uygun olmadığından, eylem hukuka aykırı sayılır.
  3. Hırsızlık Kastı: Hırsızlık suçu işlendiğinde, eylemin işlenmesinde bir kastın bulunması gerekmektedir. Kast, bir kişinin bilerek ve isteyerek bir eylemi gerçekleştirmesi anlamına gelir. Bu durumda, kişinin hırsızlık yapma niyeti olduğu ve bu amaçla hareket ettiği kabul edilir.

Bununla birlikte, bazı durumlarda, kişi çalıntı eşyanın sahibinin kimliğini bilmeyebilir veya çalıntı olduğunu düşünmeyebilir. Bu durumda, kast unsurunun olmaması nedeniyle hırsızlık suçu işlenmemiş olabilir.

Sonuç olarak, hırsızlık suçu maddi unsurları oldukça önemlidir ve bu unsurların tümü olmadan suçun işlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hukuk sistemleri, suçun tanımında bu unsurları ayrıntılı bir şekilde açıklar ve bu unsurların her birinin ispat edilmesi gerektiğini belirtir.

Hırsızlık Suçunun Faili ve Mağduru

Herhangi bir kişi bu suçun faili olabilir ve failin sıfatı suç bakımından önemli değildir. Mağdurun sıfatı da genel olarak önemli değildir, ancak suçun nitelikli halleri arasında, kişinin malını koruyamayacak durumda olması veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi veya beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi yer alır.

Suçun mağduru bakımından, kişi mal sahibi veya zilyet olmalıdır. Zilyetlik nasıl elde edildiği konusunda bir tartışma yoktur ve ahlaka, kanuna aykırı veya suç dolayısıyla elde edilen mallar da hırsızlığın konusunu oluşturur.

Kişinin ölümü halinde mağdur mirasçılarıdır. Tüzel kişiler suç işleyemezler, dolayısıyla hırsızlık suçunun faili olamazlar. Ancak, hırsızlık suçuyla haksız kazanç elde eden tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri uygulanır.

Hırsızlık Suçunun Faili ve Mağduru

Hırsızlık Suçunda Eylem

Hırsızlık suçu, taşınır malın bulunduğu yerden alınmasıyla oluşur. Fail, malı zilyedin egemenlik alanından çıkararak kendi egemenlik alanına sokar ve böylece malın asıl zilyedinin tasarruf hakkını kullanmasını engeller. Bu durumda, mal üzerindeki zilyetlik hakkı sona erdiğinden suç tamamlanmış olur.

Mağdurun açık ya da örtülü rızası da suç tipine uygun eylemi ortadan kaldırmaz. Ancak, eğer suç tipine uygun eylem yoksa, faile ceza verilmez.

Mağdurun verdiği rızanın geçerli olabilmesi için, mağdurun verdiği rızanın sonuçlarını anlayabilecek bir durumda olması gerekir. Bu nedenle, küçüklerin ya da alkol veya uyuşturucu etkisi altında bulunan kişilerin verdiği rıza geçersiz sayılmalıdır ve bu durum fiili suç olmaktan çıkarmaz.

Rızanın açıklandığı an da önemlidir ve öğretide, rızanın malın alınmasından önce veya en geç alınması sırasında açıklanması gerektiği kabul edilmektedir. ‘Alma’ herhangi bir şekilde gerçekleşebilir ve gizlice olabileceği gibi açıkça da olabilir. Ancak, ‘alma’nın şekli, örneğin elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle olması durumunda hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak düzenlendiği belirtilmelidir (TCK m. 142/2-b). ‘Alma’, başkasının zilyetliği altında bulunan, yani başkasına ait mal üzerinde bu egemenliğin kaldırılarak yeni bir egemenlik kurulmasıdır.

Zilyedin bu yöndeki iradesini açıklayabilecek durumda olması şart değildir. Bu nedenle, zilyedin uykuda, küçük ya da akıl hastası veya sarhoşluk ya da alkol veya uyuşturucu etkisinde bulunması hatta ölü olması önemsizdir. Ancak, hırsızlık suçunun içinde malını koruyamayacak durumda olan veya ölmesinden yararlanarak işlenmesinin suçun nitelikli halleri içinde düzenlendiği hatırlatılmalıdır (TCK m. 142/2-a).

Hırsızlık suçunun işlenmesi, taşınma malın bulunduğu yere götürülmesiyle başlamaktadır. Başarısızlık durumunda bile malın istenen yere götürülmüş olması gerekmez. Ancak bu suçun cezasının tamamlanmasıyla muhafaza edilemeyeceği hususu özellik gösterir.

Suçun tamamlandığı an, mal üzerinde egemenlik kurulduğu andır. Failin mala egemenlik kurduğu anı belirlemek sorunların somut olay özelliklerine göre belirlenmelidir. Hırsızlığın gerçekleştiği yer özellikle önemlidir ve buna göre bir ölçüt geliştirilebilir. Suç tamamlanmış sayılır, eğer fail mal üzerinde tasarrufta bulunabilecek durumdaysa ve mağdurun zilyetlikten doğan tasarruftan faydalanması artık olanaksız hale gelmişse. Suçun gerçekleşmesi anı, suçun gerçekleşip gerçekleşmemesi değil, suçun teşebbüsü kalıp kalmaması açısından önemlidir.

Failin gönüllü olarak vazgeçmesi de mümkündür. Örneğin, evden ya da marketten çıkmamışken mal üzerinde egemenlik kurmak suç olarak kabul edilmez. Ancak, failin mülkü bulunduğu yerde malı almakla birlikte daha sonra götürmek üzere asıl zilyedin egemenlik alanı dışında bir yerde gizlemesi durumunda, suç teşebbüs aşamasında kalabilir.

Alınan malın kullanılması veya yararlanılması suçun tamamlanması için gerekli bir şart değildir. Önemli olan belirli bir süre boyunca malın elde tutulmasıdır.

Örneğin, bir bisiklet çalındıktan sonra sadece gezinmek için kullanılmış olması bile suçun kesintisiz (mütemadi) hale gelmesini sağlamaz. Hırsızlık suçu, bir eylem şeklidir ve neticesi harekete bağlıdır, yani bir suç işlemek için harekete geçmekle aynı şekilde değerlendirilmelidir.

Yukarıda bahsedildiği gibi, malın elde tutulması bile suçun gerçekleşmesi için yeterlidir. Ancak, bu suçun teşebbüsünün mümkün olduğu da unutulmamalıdır.

Hırsızlık Suçunun Hukuka Aykırılık Unsuru

Bir eylemin suç tipine uygun olması, o eylemin hukuka aykırı olduğu anlamına gelir. Ancak, eğer bu eylem aynı zamanda hukuka uygunluk sebebi taşıyorsa, o zaman hukuka aykırılık durumu ortadan kalkabilir. Hırsızlık suçu özelinde, bazı durumlarda suç tipi ile hukuka uygunluk sebebinin aynı özellikleri taşıması nedeniyle, bu durumun tipiklik içinde mi yoksa hukuka uygunluk sebebi olarak mı değerlendirileceği sorusu ortaya çıkabilir.

Aslında hırsızlık suçunun tipi, taşınır bir malın zilyedinden rızası olmadan alınması şeklinde tanımlandığı için, mal sahibinin rızası fiili tipik olmaktan çıkar. Yani, zilyedin rızası fiili tipe uygun olsa bile, hırsızlık suçu işlenmiş olur. Bu nedenle, hukuka uygunluk sebebi olarak rıza değil, başka bir durumun varlığı ileri sürülmelidir.

Hırsızlık suçunun bir diğer özellik gösteren hususu, TCK m. 147’de düzenlenen ağır ve acil ihtiyacın karşılanması için işlenmesi hükmünün hukuki niteliğidir. Ayrıca, TCK m. 147’nin ceza indirimi ya da cezanın kaldırılmasına sebep olabileceği ve bu nedenle hukuka uygunluk sebebi olmadığı kabul edilmektedir.

TCK m. 147 zorunluluk haline ilişkin bir hükümdür ve koşullarının oluşması durumunda hırsızlık suçu bakımından uygulanabilir. Ancak, ceza hukukumuzda zorunluluk halinin bir hukuka uygunluk sebebi değil, kusuru kaldıran bir hal olarak düzenlenmiştir.

Hırsızlık Suçunun Manevi Unsuru

Hırsızlık suçu kasten işlenebilen bir suçtur ve TCK’da taksirli şekli öngörülmemiştir. Bu nedenle hırsızlık suçu taksirle işlenemez. Taksirle işlenebilen suçlar genellikle kanunda açıkça belirtilir ve bu suçların cezası da taksirle işlenmeleri halinde belirlenir. Ancak hırsızlık suçu için böyle bir düzenleme yoktur. Bu nedenle, hırsızlık suçunun cezası, sadece kasten işlenmesi halinde uygulanır.

Olası kastın varlığı halinde cezanın indirilmesi söz konusu olabilir, ancak suçun özel kast ile işlenmesi halinde bu indirim söz konusu olmayacaktır.

Özel kastın varlığı, suçun işlenmesinde amaçlanan hedefin bilinçli olarak gerçekleştirilmesi anlamına gelir ve bu durumda suçun kasten işlendiği kabul edilir.

Hırsızlık suçu ile yağma suçu arasında farklılıklar vardır. Hırsızlık suçu, malın taşınabilir olması, başkasına ait olması ve zilyedin rızası olmadan alınması halinde gerçekleşirken, yağma suçu ise cebir veya tehdit kullanılarak malın elde edilmesi durumunda işlenir.

Bu nedenle, failin hırsızlık amacıyla girdiği evde ev sahibinin kendisini görüp direnmesi üzerine cebir uygulaması durumunda, hırsızlık suçu yerine yağma suçu işlenmiş olur.

Eklenen kast kavramı ile ilgili olarak, fail belirli bir neticeye yönelik kastla harekete başladıktan sonra henüz bu hareketler tamamlanmadan maksadını değiştirerek başka bir neticeyi gerçekleştirmiş olabilir. Bu durumda eklenen kastla işlenen suç, başlangıçtaki kasttan daha ağır nitelikteyse fail sadece bu ağır neticeden sorumlu olur.

Bu nedenle, failin hırsızlık amacıyla girdiği evde ev sahibinin kendisini görüp direnmesi üzerine cebir uygulaması durumunda, hırsızlık suçu yerine yağma suçu işlenmiş olur ve fail, sadece yağma suçundan cezalandırılır.

Hırsızlık Suçunda Cezayı Kaldıran ya da Azaltan Şahsi Sebepler

TCK belli akrabalık ilişkilerini şahsi cezasızlık sebebi bazılarını da fiili şikayete tabi hale getiren ve cezayı hafifleten bir sebep olarak kabul etmiştir. Buna göre hırsızlık suçunun;

  1. Haklarında ayrılık karan verilmemiş eşlerden birinin
  2. Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
  3. Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

Bu maddede belirtilen hükümlere göre, suçun işlenmesi durumunda belirli akrabalık ilişkilerine sahip olan kişiler arasındaki zararlar dikkate alınarak ceza verilir.

Örneğin, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin ya da aynı konutta yaşamayan kardeşlerden birinin zararına işlenen suçlarda ilgili akraba hakkında cezaya hükmedilmez. Ancak, aynı konutta birlikte yaşayan akrabalardan birinin zararına işlenen suçlarda ceza verilir.

Kanun koyucu bu hükümleri, aile içindeki zararların aile içinde çözülebileceğini ve bazı suçların mazur görülebileceğini göz önünde bulundurarak oluşturmuştur.

Hırsızlık Suçunda Cezayı Kaldıran ya da Azaltan Şahsi Sebepler

Hırsızlık Suçuna Teşebbüs

Türk Ceza Kanunu’nun 35/1 maddesi uyarınca suçun teşebbüse elverişli olduğu alan, icra hareketlerinin başlaması ile suçun tamamlandığı alan arasındadır. Ancak suçun tamamlanması için mutlaka neticenin gerçekleşmesi gerekmektedir.

Hırsızlık suçu bakımından neticenin gerçekleşmiş sayılması için malın tümüyle failin egemenlik alanına geçmesi, yani üzerinde özgürce tasarrufta bulunabilmesi gerekir.

Örneğin, fail malı marketten almış ancak marketi terk etmemiş ise suç henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle, hırsızlık suçunun malın bulunduğu yerden alınması anında tamamlandığı kabul edilirse, gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanması neredeyse olanaksız hale gelir. Bu nedenle, kanımızca hırsızlık suçu bakımından suçun tamamlandığı an, taşınabilir malın failin egemenlik alanına girdiği an olarak kabul edilmelidir.

TCK, gönüllü vazgeçme kurumuna farklı bir anlam yüklemiş ve failin suçun tamamlanması veya neticenin gerçekleşmesini önlemesi durumunda cezalandırılmayacağını öngörmüştür (TCK m.36).

Suçun tamamlanma anı, mağdurun mal üzerindeki tasarruf hakkının ortadan kalktığı ve failin mal üzerinde egemenlik kurduğu an olarak kabul edilir. Hırsızlık suçu için de bu kriter geçerlidir. Ancak, hırsızlığın gerçekleştiği yer ve olayın özellikleri de dikkate alınmalıdır.

Mağdurun zilyetlikten doğan tasarruf hakkını kullanması olanaksız hale geldiği an, failin mal üzerinde serbestçe ve engelsiz bir şekilde tasarrufta bulunabilecek durumda olduğu andır. Bu nedenle, hırsızlık suçu için suçun tamamlanma anı somut olayın özelliklerine göre belirlenmelidir.

Hırsızlık suçu, nerede gerçekleştirildiği açısından büyük önem taşır. Bu bağlamda, mağdurun mal üzerindeki tasarruf hakkını kullanması olanaksız hale geldiği durumlar, suçun tamamlanma anını belirler.

Yani, eğer fail mal üzerinde bağımsız bir şekilde tasarrufta bulunabiliyor ve mağdurun engelleyici bir müdahalesi yoksa, suç tamamlanmış sayılır. Bu kriter, somut olaya göre belirlenmelidir.

Hırsızlık Suçuna İştirak

Hırsızlık suçu, iştirak bakımından özellik göstermeyen bir suçtur. Yani, bu suça her türlü iştirak mümkündür. Örneğin, bir Yargıtay kararında, sanıkların birlikte kapkaç suretiyle hırsızlık suçunu işledikleri belirtilmiştir. Sanık Abdurrahman, sanık C.’in önünde, sanık M.’in de yanında olmak üzere yolda yürümekte olan bir kişinin çantasını kolundan kapmış ve her üçü birlikte kaçmaya başlamıştır. Sanık C.’in çantayı taşımaktan yorulması üzerine, sanık Abdurrahman’a vererek sanık M. ile birlikte olay yerinden uzaklaşmışlardır. Bu olayda, sanıkların birlikte faillik söz konusu olduğu ve cezalandırılmaları gerektiği belirtilmiştir.

Ancak, daha sonra Yargıtay bu kararını değiştirmiş ve sanığın suça doğrudan katıldığı düşünülmeden, TCK’nın 39. maddesiyle hüküm kurulması gerektiğini belirtmiştir.

Hırsızlık Suçunda İçtima

Hırsızlık suçuyla ilgili olarak bileşik suç kavramı öncelikle ele alınmalıdır. Tek fiil sayılan suça bileşik suç denir.

Örneğin, bina içinde işlenen hırsızlık suçunda, eğer bu bina konut ise konut dokunulmazlığının ihlal edilmesi ve mala zarar verilmesi durumunda ayrıca ceza verilmez. Ancak, 6.12.2006 tarihli 5560 sayılı Kanunla eklenen 4. fıkra ile hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikayet aranmaz.

Bu düzenleme, bileşik suç uygulamasını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Ancak, bu düzenleme, m. 142/4 hükmü ile çeliştiği için yeni bir sorun ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak, bina içinde işlenen hırsızlık suçunda fail hem m. 142/1b’den hem de konut dokunulmazlığını ihlal suçundan (m.116) ayrı ayrı cezalandırılacaktır.

Benzer bir durum otomobilde bulunan eşyanın otomobilin camının kırılarak alınması durumunda mala zarar verme suçu için de geçerlidir.

Hırsızlık suçuyla ilgili olarak zincirleme suç kavramı da önemlidir. Zincirleme suç, aynı karar ve plan çerçevesinde farklı zamanlarda ve farklı kişilere karşı işlenen suçlardır. Hırsızlık suçu örneğinde, failin aynı karar ve plan dahilinde her gün vida çalması durumunda, birden fazla suç işlemiş sayılması gerekir, ancak bu durumda da sadece tek bir ceza verilir. Ancak failin aynı suç planı dahilinde farklı zamanlarda farklı kişilere karşı hırsızlık yapması durumunda zincirleme suç hükmü uygulanarak cezası arttırılır.

Benzer şekilde, failin aynı suç planı dahilinde tek bir evden birden fazla eşya çalması durumunda da sadece tek bir hırsızlık suçu işlemiş sayılır.

Hırsızlık Suçunda Muhakeme

Hırsızlık suçu genel olarak re’sen soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulur. Ancak, hırsızlık suçu, belirli durumlarda soruşturma ve kovuşturma için şikayetin varlığına bağlıdır. Bu durumlar şunlardır:

  1. Paydaş veya elbirliğiyle sahip olunan mal üzerinde işlenen hırsızlık,
  2. Hukuki bir ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenen hırsızlık,
  3. Kullanma hırsızlığı şeklinde işlenen hırsızlık,
  4. Haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşayan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına işlenen hırsızlık. Bu durumlarda ilgili akraba tarafından şikayet edilmedikçe soruşturma ve kovuşturma yapılmaz.

Hırsızlık Suçunda Görevli Mahkeme

Hırsızlık suçu bakımından görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesidir.

Ekin Hukuk Bürosu olarak; suçun mağduru veya faili olmanız halinde sürecin takibini gerçekleştirebiliriz. Ceza hukuku alanında uzman avukat kadromuzla görüşmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz. 

Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu