Eşya Hukuku

Tapu Sicili İlkeleri ve Devletin Sorumluluğu

Tapu sicili, taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek amacıyla tutulur. Bu sicil, taşınmaz malikinin ve taşınmaz üzerindeki diğer aynî hakların sahiplerinin bilinmesine olanak sağlar. Tapu siciline egemen olan ilkeler şunlardır:

Taşınmaza Sayfa Açılması İlkesi

Tapu sicilinin kaydına ayni sistem adı verilir ve her taşınmaz ayrı bir sayfaya kaydedilir. Her taşınmazın üzerindeki bütün ayni haklar böylelikle bu sayfada gözükmektedir. Kadastrosu yapılmamış yerlerde bu ilke uygulanmamaktadır.

Tescil İlkesi

Taşınmazlara ilişkin ayni hakların doğması, değişmesi ve son bulması tapu siciline yapılan tesciller sayesinde olur. Bu durum tescil ilkesi olarak anılır.

Tescilin Sebebe Bağlılığı İlkesi

Tapu siciline yapılacak olan tescilin hukuki bir sebebinin bulunması gerekmektedir. Taraflar arasında yapılan bağış sözleşmesi uyarınca taşınmazın alıcı adına tescil edilmesi örnek verilebilir.

Tescilin ayni hakkı kazandırması bütün kurucu unsurların mevcut olmasına bağlıdır. Kurucu unsurlar ve bu bağlamda tescil için gerekli geçerli sebep eksik olmasına rağmen yapılan tescil hukuka aykırı, başka bir deyişle yolsuz olur.

Tapu Siciline Güven İlkesi

Tapu sicilinde gözüken kayıtların doğruluğu devletin garantörlüğü altında olduğu için tapu sicilinde kayıtlı duruma güvenen ve buna bağlı olarak hak elde eden kişinin bu kazanımı mutlak surette korunur. Bu ilke, zabıt defteri uygulanan yerlerde de geçerlidir.

Tapu Sicilinin Açıklığı İlkesi

Tapu sicili gizli değildir. Bu nedenle, ilgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez (MK m. 1020). İlginin, hukuken korunmaya layık, tapu sicillerinin kullanılma amacına uygun olması gerekir.

Tapu Sicilinin Açıklığı İlkesi

Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu

Tapu sicilinin tutulmasına ilişkin bir fiil veya içtinap (hareketsiz kalma) nedeniyle zarar gören kişilerin tüm zararlarından Devlet sorumludur.

Sorumluluğu kusura dayanmayan Devlet, tazmin ettiği zararı kusurları oranında tapu memurlarına rücu eder. Zarar gören kişinin doğrudan doğruya kusurlu memurdan tazminat istemesi mümkün değildir.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür (MK m. 1007). Bu dava Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı doğrultusunda adlî yargıda çözüme kavuşturulacaktır. Görevli mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemesidir (HMK m. 2/1).

Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğunun Şartları

Devletin tapu sicilinin tutulması nedeniyle doğan sorumluluğunun şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Zarar

Devletin sorumluluğunun temel şartı zarar doğmasıdır. Mevcut tescilin yolsuz olması ve bu bağlamda gerçek hak sahibinin tapu sicilini düzelttirme hakkı olduğu sürece zarar, düzeltme için açılan dava masraflarından ibarettir.

Bununlar birlikte, yanlış kaydı düzeltmek amacıyla iyiniyetle açtığı davayı kaybeden kişinin zararı, hakkın kaybından doğan zararın yanı sıra kaybettiği dava masraflarıdır.

Hukuka Aykırılık

Sorumluluğun bir diğer şartı, zararın tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulmasından doğmasıdır. Bu bağlamda Devlet, tapu sicilinin tutulması ile alakalı olmayan zararlardan sorumlu olmaz. Zabıt defterlerinin tutulması da bu anlamda Devletin sorumluluğu kapsamındadır.

Tapu sicilinin tutulması hukuka uygun olmakla birlikte sicildeki kaydın herhangi bir şekilde sonradan gerçeğe uygun olmamasından bir zarar meydana gelmiş ise Devletin sorumluluğu söz konusu olmaz.

Bir mahkemeden alınan ve gerçeğe uygun olmayan mirasçılık belgesine dayanarak tapu siciline yapılan tescilde, sicilin hukuka aykırı tutulduğu ve bu bağlamda Devlet’in sorumluluğu söz konusu olmaz. Ancak, sahte vekâletnameye dayanarak yapılan tescil hukuka aykırı olur.

İlliyet Bağı

Tapu sicilinin tutulmasına ilişkin hukuka aykırı fiil veya içtinap ile zarar arasında uygun neden sonuç ilişkisinin varlığı aranır.

TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümleri (m. 49 ve devamı) Devlet’in buradaki sorumluluğuna kıyas yolu ile uygulanır. Bu bağlamda örneğin zarara uğrayanın kusuru tazminatın miktarında etkilidir ve zamanaşımı 2 ve 10 yıldır (BK m. 72).

Kusursuz sorumluluk demek mutlak sorumluluk demek değildir. Sorumluluğun olmazsa olmaz üç tane kurucu unsuru vardır: Hukuka aykırı fiil, zarar ve uygun illiyet bağı. Bunlardan birisi yok ise sorumluluk da olmaz. İlliyet bağının kesildiğini ispat etmesi Devlet’i sorumluluktan kurtarır.

Devlet burada zarar ile kendisi arasında herhangi bir bağ olmadığını kanıtlamaktadır.

Eşya Hukuku; oldukça kapsamlı bir konu olup mülkiyet hakkınıza ilişkin herhangi bir hukuki destek talebinde bulunmanız halinde Ekin Hukuk Bürosu ile iletişim kurarak uzman ve tecrübeli avukatlarımızla görüşme gerçekleştirebilirsiniz.

Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu